VEFA YOK, AHDE HÜRMET HİÇ 

Milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY der ki; “ Vefa yok, ahde hürmet hiç.  Emanet lafzı bi medlul. Yalan rayiç, hıyanet, mültezim her yerde, hak meçhul!”

Vefanın gerçekten hiç olmadığı ahde hürmet diye bir kavramın unutulduğu, emanete hıyanetin normal sayıldığı, çıkara aracılık yapanların ve hakkı yok sayanların bu kadar arttığı bir zamanda ahde vefayı aramak zorlaştı. Bende sık sık ahde vefa diyerek yazıp, hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışıyorum. Aslında ahde vefa sözünde durmak manasında ama biz bunu zamanla yapılan iyiliğe, verilen emeğe, değere, sevgiye hürmet göstermek, inkâr etmeme manasını yükledik.

Ahde vefa; yani sözünde durmak, yaptığı anlaşmaya sadık kalmak, özünde ve sözünde doğru olmak. Sözünü çiğnememek, sadık kalmak, dürüst olmak. Yapılan iyiliği inkâr etmemek, verilen değeri yok saymamak, sevgiyi yok saymamak…

Bu yazının zamanlamasını önemli görüyorum. Birçok insanın kendini gözden geçirip, birçok konuda sorgulayacağı bir takvimdeyiz. İnsan ilişkilerinin bu kadar zayıfladığı ve insan sözünün bu kadar geçersiz olduğu bir zaman olmadı sanırım. Çevremiz yalanın, mevki, makamın esiri bir sürü insancıklarla doldu. Her gün birkaç defa yemin edip yeminini bozan, kefaretini ödemeyen vefa duygusundan mahrum bir sürü hasta ruhlu insanlarla doldu.  Bıktık her gün yemini bozan, verdiği sözü tutmayan, bir dediği, diğer dediğiyle çelişen insanlardan bıktık, usandık. Türlü, türlü iyilik görüp de, elinden, kolundan tutup, bir yerlere gelmesini sağlanan kimselerin vefasızlığını gördükçe, bildikçe, konuştukça deliler gibi oluyorum. Neredesiniz bir vefa uğruna harap olup, türap olup gidenler. Mertliği, yiğitliği vefayı, bütün, bütün unutmuş gönüllerimize, duygularımıza gelin doldurun ve doldurun da vefasızlardan olmayalım. İçtiği bir fincan kahvenin, kırk yıl hatırını sayan vefalı insanlar neredesiniz?  Ahde vefanın imandan olduğunu bilen dost gönüllü insanlar neredesiniz?

Demem o ki ahde vefalı olmak lazım.

Söz namustur. Kişi namusunu korumada ne kadar titiz davranırsa, sözünü tutmak konusunda da o kadar titiz olmalıdır. Söz vermeden önce iyi düşünmeli, söz verdikten sonra yerine getirememe endişesiyle adeta titremelidir. Şahsiyeti oturmuş insanlar, söz ve sır konusunda her zaman hassas davranmışlardır. İnsan söz vermeli ama asla sözünde yalancı çıkmamalıdır. İnsanlar arası ilişkilerde güven unsurunun hâkim olması, ahde vefaya bağlıdır. Bu güven olmadan sıhhatli bir toplum hayatı mümkün değildir.

Bir diğer ifade ile vefa, yapılan iyilikleri unutmamak, aynıyla veya ziyadesiyle karşılık vermek, dostun cefasına katlanmak, hataları görmezden gelmektir. Toplumu ve aileyi ayakta tutan en önemli haslet, karşılıklı gösterilen vefa duygusudur. Anne-baba, eş, çocuklar, yakın-uzak akraba, hocalarımız, arkadaşlarımız ve benzeri üzerimizde hakları olan kişiler başta olmak üzere, birlikte yaşadığımız tüm insanlara karşı da vefakâr olmalıyız. Bu aynı zamanda kulluğumuzun da bir gereğidir.

“Bilesiniz, kıyamet günü ahdini tutmayan her vefasıza (vefasızlığın derecesine uygun) bir sancak (dikilecek). Bu falanın vefasızlığıdır denecek. (Böylece vefasızlığı teşhir edilecektir.) (Müslim)

Ahde Vefa (Sözünün Eri Olmak)

Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler.

Derler ki: “Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.”

Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek: “Söyledikleri doğru mu diye sorar.

Suçlanan genç der ki: Evet doğru.

Bu söz üzerine Hz Ömer; anlat bakalım nasıl oldu diye sorar. Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, der ki: “Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanim ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor, hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım, arkadaşların babası içerden hısımla çıktı, atıma bir taş, attı ve atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir tas attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret” dedi.

Bu söz üzerine Hz Ömer: “Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezası idam. Madem suçunu da kabul ettin” dedi.

Bu sözden sonra delikanlı söz alarak, “Efendim bir özrüm var” diyerek konuşmaya başladı.

– “Ben memleketinde zengin bir insanım, babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkini zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum” der.

Hz. Ömer dayanamaz der ki: ”Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?”

Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki: “Bu zat benim yerime kalır.’”

O zat, Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As’ dan dan başkası değildir.

Hz. Ömer, Amr’a dönerek, “Ey Amr, delikanlıyı duydun” der.

O yüce sahabe ise “Evet, ben kefilim” der ve genç adam serbest bırakılır.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine’nin ileri gelenleri Hz. Ömer’e çıkarak genç’ in gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As’a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve ‘babamızın kani yerde kalsın istemiyoruz’ derler.

Hz. Ömer kendinden beklenen cevabi verir der ki: “Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim.”

Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki: “Biz de sözümün arkasındayız.”

Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki: “Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?” Genç vakurla basını kaldırır ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan) “Ahde vefasızlık etti” demeyesiniz diye geldim der.

Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve Amr Ibni As’a der ki: “Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun nasıl oldu onun yerine kefil oldun”.

Amr Ibni As Allah kendisinden ebediyken razı olsun, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir, “Bu kadar insanın içerisinden beni seçti. “İnsanlık öldü” dedirtmemek için kabul ettim” der.

Sıra gençlere gelir, derler ki: “’Biz bu davadan vazgeçiyoruz.”

Bu sözün üzerine Hz Ömer: “Ne oldu, biraz evvel” babamızın kani yerde kalmasın” diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz?’ der.

Gençlerin cevabi da dehşetlidir: “Merhametli insan kalmadı” demeyesiniz diye…

VEFAEkrem ÖZTÜRK