Hepimiz Konuşabilsek

Uzun bir zamandır yazmaya çalıştığım gazete yazılarıma dair çok önemli övgüler almıyor değilim. Bu övgüler ile mutluda oluyorum. Okuyucu sayılarımdaki sürekli artışa bakınca bu mutluluk daha çok artıyor. Gazetenin dışında internet ortamında binlere ulaşmak, yazan kişi olarak bana keyif veriyor. Bunun dışında eleştiriler aldığımı da belirtmek isterim. En çok aldığım eleştiri ise yerele dair yazılarımın olmaması olarak bana dönüyor. Bu kenttin önemli süreçlerinde yer alan ve farkında olan biri olarak, neden yerele dair yazmadığım gelen yorumlarda yer alıyor. Okuyanlarıma bir ölçüde hak verip, bu eleştirilerine haklı olduklarına dair anlayış gösteriyorum.

İnsanların yaşadığı çevreye, kentte ve ülkeye, hatta dünyaya ait düşünceleri, hayalleri, eleştirileri ve önerileri olmalıdır. İnsan için yaşam, evde işine gidip gelmekten ibaret olmamalıdır. İnsan düşünen ve duyguları ile yaşayan bir varlıktır. Kendisine lütfedilen bu düşünce ve bu duyguyu, sadece kendine yönelik olarak kullanması mümkün değildir. Hiçbir insanda da bu durumu görmememiz mümkün değildir. Her insan mutlaka düşünce ve duygularını yaşadığı çevreye, bu çevredeki olaylara ve insanlar yönelik kullanıyordur. Bazılarımız bu düşünce ve duygularımızı çok açık ve net ifade edebilirken, bazılarımız bunları belirli çevrede yâda imalı olarak ifade etmeyi seçebiliyoruz. İfade etmenin gereğini yâda yöntemini,  gerekli veya gereksizde görebiliriz.

Yaşadığımız çevrede, olaylara veya insanlara dair oluşan olumlu veya olumsuz düşünce yâda farklı duygularımızı, ifade etmenin gereği var mı diye soranlarımızın çokluğunu hepimiz görebiliyoruz. Eğer her insanımız fayda sağlamaya, düzeltmeye ve iyileştirmeye dair düşünce ile duygularını uygun ortamlarda dile getirebilse, başka insanlardan kendileri adına konuşmalarını veya yazmalarını beklemeye gerek kalmazdı. Düşünce ve duygularımızı, konuşarak veya yazarak dile getiremediğimizin altında yatan bir çok gerçek var ve ben bunu çok iyi anlayabiliyorum. Aynı suskunluğu zaman zaman bende yaşıyorum.  “Bana ne” demenin ne kadar yanlış olduğunu bile bile zarar göreceğimizi düşündüğümüz insanlar yâda olaylar karşısında “bana ne”  demeyi başarabiliyoruz. Mutlaka bu kente dair yazmak gerekiyor, konuşmak gerekiyor. Farklı oluşumlar ile sosyal ve sivil oluşumların sağlanması gerekiyor. Ama bunu sadece yazan birkaç kişiden beklemek haksızlıktır. Üniversitemizde on yedi bin öğrenci sayısına ulaşırken, akademik kadro sayısıda arttı. Hocalarımızında bu kentte dair konuşması gerekiyor. Hızla gelişmekte ve değişmekte olan kentimiz gelişigüzel bir yerleşim yeri değildir. Tarihine baktığımızda birçok medeniyeti koynunda barındırmış ve bu medeniyetlerin kültürel birikimlerini bugüne kadar getirmiştir. Tarihi sürecinde yetiştirdiği önemli şahsiyetler ve bu şahsiyetlerin düşünceleri ile bir ilim kenti olmuştur. Sadece Ahi Evrani Veli, Hacı Bektaşi Veli ve Yunus Emre’yi bu kentte düşünmek bile bu kentin ne kadar önemli olduğunu ve bu kentte çalışmanın, yazmanın, eleştirmenin ve önermenin gelişi güzel olamayacağını göstermeye yeterlidir.

Her insan sorumluluk sahibi olduğunu bilmeli ve kendi adına başkalarının ne yazmasını nede konuşmasını beklememelidir. İnsan sadece kendisi için yaşamıyor ve sadece kendine fayda sağlasın diye ilim sahibi olmuyor. Yaşamım boyunca hep bu düşünde doğrultusunda hareket ettim ve bir konuştuğunuzun ya da yazdığınızın, mutlaka bir başka insana fayda sağmasına yönelik içeriğe sahip olmasına dikkat ettim. Sorgulama yapmak, kendini aramak, keşfetme yolunda çabalamak için, ayna vazifesi görecek içeriklerin yazılarımda olması sorumluluğunu taşıyorum diye düşünüyorum.

Yazdığımız yazıları bugüne kadar olduğu gibi beğenenler olduğu gibi beğenmeyenlerde mutlaka olacaktır. Eleştiri yapanların yanı sıra öneride bulunanlarda olacaktır. Her düşünceye saygı duyuyorum ve sizlerden gelecek bildirimler ile kendimi gözden geçirme ya da yazdığım bir yanlışı düzeltme fırsatı da bulabiliyorum. Bu nedenle yazılarıma yapılacak eleştiri ve önerilerinizi bana yazmanızı istiyorum.