Kurum Hafızasında Yer Etmek

Bazı insanlar vardır; görev aldığı kurumun sorumluluğunu omuzlarında taşır, yaptığı her işin arkasında titiz bir emek, yılların deneyimi ve derin bir sorumluluk duygusu vardır. Bu insanlar için bir görevi bırakmak sadece kişisel bir karar değildir; ardında bırakacağı boşlukları, aksayacak süreçleri, sekteye uğrayacak yapıları düşünmeden edemezler. Çünkü onlar “bulundukları yeri doldurmak” için değil, “yapı taşlarını ayakta tutmak” için oradadır.

Ne var ki her kurumda, unvanının arkasına saklanarak kendini her şeyin merkezine koyan, bilgisi sınırlı ama hükmetme arzusu sınırsız olan kişiler de olur. Genellikle eğitimiyle övünür, farklı alanlarda derinleşmiş kişileri küçümseyerek kendi doğrularını mutlaklaştırır. En acısı da şudur: Bu kişiler, liyakatten çok görünürlükle ilerlemişse, birikimiyle değil egosuyla yönetmeye kalkar. Oysa yönetmek, bilmekten öte anlamakla, buyurmaktan çok birlikte yürümekle ilgilidir.

Bu noktada, yaşanılan çelişki kişisel olmaktan çıkar, sistemsel bir yara haline gelir. Kurumun gerçek yükünü çekenler sessiz bir mücadele verirken, görünürde olanlar geçici parıltılarla varlık gösterir. Ama zaman, her şeyin hakikatini gösteren bir terazidir. Çünkü kurumlar, günü kurtaranlarla değil, temelini sağlam atanlarla ayakta kalır.

Asıl mesele, bu tür durumlar karşısında nasıl durulması gerektiğidir. Cevabı basit ama etkilidir: Sessizliğinizi stratejiye, emeğinizi görünürlüğe, duruşunuzu saygınlığa çevirin. Kırılmadan ama eğilmeden, yılmadan ama çatışmadan yürüyün. Çünkü iz bırakanlar bağıranlar değil, sabırla inşa edenlerdir.

Son söz şu olsun: Geçici unvanlar geçer gider, ama karakterle harmanlanmış sorumluluk her zaman kalır. Ve o sorumluluk, yarının kurum hafızasında bir onur madalyası gibi anılır.

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑