Bazen sessizlik, kaybolmuş bir bağın, kırılmış bir güvenin, ya da paylaşılamayan bir acının sembolüdür. Dostların sessizliği, sadece bir anlayış değil, aynı zamanda bir uzaklaşmanın, bir kırılmanın, hatta belki de unutulmanın belirtisi olabilir.
Hayat, her zaman karşımıza dostlar ve düşmanlar kadar net çıkmaz; zaman zaman dostlar da sessiz kalır, bazen de bu sessizlik, en derin yaraları açar.
Düşmanlar, ne kadar acıtıcı olursa olsun, genellikle net bir şekilde dururlar karşımızda; söyledikleriyle ya da yaptıklarıyla, onlardan beklediğimiz reaksiyonları ve tavırları bir şekilde anlarız. Ama dostlar, sessizlikleriyle bazen daha fazla acı verirler. Çünkü bir dostun suskunluğu, bir şeyin bitmiş olduğunu, bir ilişkinin evrilmekte olduğunu ya da belki de bir dönem için tükenmiş olduğumuzu hissederiz.
Düşmanların sözleri, geçmişin acıları olarak kalır ve zamanla silinir. Ancak dostların sessizliği, geçmişin bir izdüşümü olarak hep bizi takip eder. “Bir dostun sessizliği”, aslında bazen daha güçlü bir acı olabilir, çünkü bu, bir insanın gözle görülmeyen, ama derinden hissedilen kayboluşudur.
İşte bu yüzden, bir dostun suskunluğu, bazen düşmanların sözlerinden çok daha büyük bir travma yaratabilir. Bir dostun, yıllarca omuz omuza olduğunuz birinin suskunluğu, her şeyin son bulduğunu hissettirir. Ve belki de bu, bizim en derin korkularımızdan biridir: Dostlar bizden uzaklaşırsa, geriye sadece sessizlik kalır. Bu sessizlik de, en sert düşman sözlerinden çok daha acı verici olabilir.

Yorum bırakın