Her Güne Yeni Bir Umutla Başlamak


Dün gece, geçmişi otuz beş yılı aşan bir dostumu ziyaret ettim. Birlikte nice anılar biriktirdiğimiz, dertleştiğimiz, güldüğümüz, hayata birlikte omuz verdiğimiz bir yoldaştı o. Ancak bu kez karşımdaki gözlerde beni tanıyan bir ışık yoktu. Alzaymırın acımasız eli, onun hafızasından sadece detayları değil, adımı da silmişti. Bir insanın yaşam hikâyesinin, daha hayattayken zihninden silinip gitmesi ne büyük bir kayıp… Adımı hatırlamayan bir dostun gözlerinde tanımsız kalmak, içimde derin bir sızı bıraktı.

Sabah gözlerimi açtığımda, omuzlarıma çöken bu hüzne rağmen, içimde belli belirsiz kıpırdayan bir umut vardı. “Her şeye rağmen, yeni bir güne uyanmak mucize hatta ödül değil mi?” diye düşündüm. Ömürden geçen uzun bir zamanım olsa da, her yeni gün yeni bir başlangıçtır dedim kendi kendime. Ve belki de tam da bu yüzden, yaşam dediğimiz şey, umutla başlama cesaretimizde saklı.

Her biten günle birlikte ömrümüzden bir parça daha eksiliyor. Zaman, elimizden kayıp giden ince bir kum tanesi gibi, sessizce akıyor. Günler, haftalar, aylar geçiyor… Aynadaki yansımamız bile, bize veda eden zamanı fısıldıyor. Ama işte o an, hayatın tuhaf sihri devreye giriyor: Her yeni günle içimize dolan sevinç, bir teselli gibi sarıyor kalbimizi.

Hayat belki de tam bu ikilemin içinde anlam buluyor. Bir yanda kaybettiklerimizin hüznü; ayrılıklar, biten hayaller, silinen yüzler, unutulan isimler… Diğer yanda ise her sabah yeniden başlayan bir günün getirdiği o arsız umut. Birbirine zıt gibi duran bu iki duygu aslında birbirini tamamlıyor. Hüzün bizi olgunlaştırıyor, kayıplar içimizde derin izler bırakıyor. Ve o boşluğu dolduran şey, yaşama sarılmayı seçtiğimizde içimize doğan o küçük ama dirençli sevinç oluyor.

Her sabah uyanmak, başlı başına bir mucize değil mi? Ne getireceğini bilmediğimiz yepyeni bir gün bizi bekliyor. Belki zor olacak, belki kırılacağız. Ama aynı zamanda, bir kahvenin kokusunda, bir dostun tebessümünde, gökyüzünde süzülen bir bulutta saklı küçücük bir mutluluk da olabilir. İşte hayatın bize sunduğu en büyük teselli bu: Her yeni başlangıçta umudu yeniden yeşertme fırsatımız var.

Ve biz… Her şeye rağmen yaşamayı seçenler… Bu döngünün içinde yürümeye devam ediyoruz. Her sabah içimizde doğan o inatçı, arsız umutla. Belki de bu umut, hayata tutunmanın en saf hali. Belki de biz, bu hayatın hafızası silinen dostları için de mücadele edenleriyiz.

Çünkü hayat, kaybettiklerimizin ağırlığını taşırken, yeniden başlamanın hafifliğini hissedebilmek…

Ve her yeni günle, içimizde kıpırdayan o arsız umutla… Belki de biz, hâlâ hatırlanmayı bekleyen hatıralar kadar dirençliyiz.


Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑