Yönetmek Değil Güven Vermek

Günümüz çalışma hayatında  başarının ölçütü sadece hedeflere ulaşmak, kârlılığı artırmak ya da büyük projeleri tamamlamak değildir. Kurumların sürdürülebilirliği, çalışan bağlılığı ve iş yeri iklimiyle doğrudan ilişkilidir. Bu iklimi ise büyük ölçüde yöneticilerin tutumları ve yaklaşımları belirler. Bu nedenle, bir yöneticinin sahip olması gereken en temel özelliklerden biri güven vermektir. Çünkü ekibine güven vermeyen birisi iyi yöneticilik yapamaz.

Toksik yöneticiler bilgi sahibi olabilir, teknik olarak donanımlı olabilir ya da güçlü bir pozisyonda bulunabilir. Ancak yönetsel yaklaşımları ekip ruhunu zedeler, iş yerinde huzursuzluk yaratır. Sürekli eleştiren, başarıyı sahiplenen, hatalarda başkalarını hedef gösteren, çalışanlara karşı adaletsiz ve ayrımcı tutumlar sergileyen bu tarz yöneticiler, farkında olmadan ekip arkadaşlarının duygusal dayanıklılığını kırar. Çalışanlar zamanla kendilerini değersiz hisseder, yaratıcılıkları körelir, özgüvenleri sarsılır ve kuruma olan bağlılıklarını kaybeder. Bu da uzun vadede yalnızca bireysel kayıplara değil, kurumun tümüne yayılacak bir verimlilik kaybına yol açar.

Oysa iyi bir yönetici, yol gösteren, ilham veren, adaletli ve destekleyici bir liderdir. Tüm ekip üyelerine eşit mesafede duran, kayırmacılıktan uzak duran, emeğe saygı duyan bir yöneticilik anlayışı, güven ortamının tesisinde hayati öneme sahiptir. Güven duygusu bir ekip içinde verimliliğin, bağlılığın ve yaratıcılığın temelidir. Güven veren yöneticiler empati kurar, açık ve şeffaf bir iletişim dili kullanır, adil davranır ve çalışanlarının gelişimine katkı sunar. Hataları cezalandırmak yerine onları öğrenme fırsatına dönüştürür. Güven ortamında çalışan bireyler kendilerini değerli hisseder, daha üretken olur ve iş yerlerine aidiyet duyar. Bu da kurumsal başarıyı beraberinde getirir.

Toksik bir yöneticilik tarzıyla karşı karşıya kalan çalışanların ise önce bu durumu kişisel yetersizlik olarak değil, yönetsel bir sorun olarak görmeleri gerekir. Kendi sınırlarını korumak, profesyonel mesafeyi kaybetmeden iletişim kurmak ve güvendikleri kişilerden destek almak önemli adımlardır. Böyle bir ortamda kendine yatırım yapmak, güçlü yönlerini beslemek ve gerektiğinde yeni yollar aramak kişinin ruhsal sağlığı açısından da gereklidir.

Kurumsal yapıların da liderlerini belirlerken yalnızca teknik yeterliliklerine değil, insan ilişkilerine, adalet anlayışına ve duygusal zekâlarına odaklanmaları gerekir. Liderlik gelişim programları ve etkili geri bildirim mekanizmaları, yöneticilerin toksik davranışlarını fark etmelerine ve dönüştürmelerine katkı sağlayabilir.

Yöneticilik bir unvan değil, bir etki alanıdır. Bu etkinin olumluya dönüşmesi ancak güven ile mümkündür. İyi yöneticilik, sadece işleri yönetmek değil; insanları anlamak, güven vermek, adil davranmak ve birlikte büyümektir. Bu nedenle yöneticilerin kendilerine sıkça şu soruyu sorması gerekir: Ekibim bana gerçekten güveniyor mu? Çünkü güvenin olmadığı yerde liderlik değil, sadece mecburiyet olur.

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑