Bugün…
Mevsimlerin en güzeli ilkbahar, ayların en ince duygulusu Nisan. Ve ben, 23 Nisan sabahına “Bugün benim doğum günüm,” diyerek uyandım. Kendime usulca fısıldadım: “Bugün benim doğum günüm…”
Bir gün geçti. Ardından günler ay oldu. Aylar yıl, yıllar bir ömre dönüştü.
Ve o ömrün içinde ben; bazen çocuk kaldım, bazen kırgın, bazen dimdik…
Ama hep “ben” kalmaya gayret ettim.
Doğum günüm vesilesiyle, arayarak ya da yazarak kalbime dokunan, güzel duygularını benimle paylaşan herkese yürekten teşekkür ederim. Gönlümde yeriniz var. Varlığınızla anlamlısınız.
Dostlarıma şöyle seslendim bugün:
“Yolumuz uzun, ama yürünecek en güzel yollar birlikte yürünendir. Yalnız gidilen yol, kalabalık olsa da eksiktir. Hep birlikte sağlıkla, huzurla nice yıllara.”
Ama içimde bir ses de şunu dedi:
“Herkes yalnızdır aslında… Yalnız geliriz, yalnız gideriz. Mesele, kalabalığın içinde yalnız olmamaktır.”
Ve ben, yalnızlığımı büyütmemeye gayret ettim. Kalbimin bir köşesinde hep bir “anne duası” saklı tuttum.
Annem…
Altı yıldır doğum günümde sessiz…
Oysa ne zaman canım sıkılsa, ne zaman daralsam, tek sığındığım limandı.
Bugün de, yine, “Ah annem. !” diyerek başımı kalbime yasladım.
Rahmetle…
Ve babam…
57 yaşında terk etti bizi.
Onun yokluğunda geçen doğum günlerimin yüreğimde bıraktığı iz, zamanla hafiflemedi; sadece susmayı öğrendi.
Hayat böyle…
Bir yanımızda bizi sevenler, bir yanımızda “Keşke”ler.
“Ah olsaydı…” dediğim insanlar…
“Bir sesi duysaydım, yaşasa da görseydi” dediğim eksiklikler…
Ama ben, her yaşımda geçmişin muhasebesini değil, kalbimin terazisini dinledim.
Yanlışlarım oldu, evet. Ama yanlış adam olmadım.
Kimi zaman ders aldım, kimi zaman “boş ver” deyip geçtim.
Yılmadım, pes etmedim.
Ve en çok da şu sözle yol aldım:
“Allah var, gayle yok.”
Dik durdum…
Eğilmedim, kimseye de eğilme izni vermedim.
Adam satmadım, adam satanlara da meyletmedim.
Öğrenmenin yaşı yok dedim, her gün biraz daha kendimi yenilemeye çalıştım.
Çalıştığım her yerde iz bırakmaya, fark oluşturmaya gayret ettim. Başardığıma da inanıyorum.
Bazen zamanın akışına seslendim:
“Ben gideyim, yol gitsin… Ama yıllar dursun.”
Ne hoş olurdu…
Ama biliyorum, hem yol gidiyor hem yıl.
Hem ben gidiyorum hem de zaman.
Ve aslında mesele, zamanın geçmesi değil; geçerken kimlerle yürüdüğün, neler bıraktığındır.
Bu yaşımda şunu daha çok biliyorum:
Sevgi, vefa, dostluk… Hepsi birer iz bırakır geride.
Ben de izler bıraktım. Güzel insanlar biriktirdim.
Ve şimdi onlara gönülden teşekkür ediyorum.
Beni üzen, kıran, haksızlık eden herkese de sesleniyorum:
Hakkım helaldir.
Biliyorum, bazen canım yandı.
Nefsime yenilip ben de kırdım.
Ama hep Hacı Bektaş Veli’nin “İncinsen de incitme” düsturunu kendime kılavuz bildim.
Ve Mevlana’nın şu sözüyle susturdum içimdeki öfkeyi:
“Ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın.”
Yeni yaşıma kırgınlık taşımıyorum.
Taşımayacağım da…
Ve son olarak:
Herkes dostluğumdan ve sevgimden emin olsun.
Kırılmıyorum, kızmıyorum, kin tutmuyorum.
Ve herkese, tüm kalbimle söylüyorum:
“Seni… Sizi… Sizleri seviyorum.”
Çünkü marifet nedir, bilir misiniz?
“Taşlara bakan gözlerin çiçekleri görebilmesidir…”
Ben de taşlara bakarken çiçek görmeye çalışıyorum…
Doğum günümde varlığını hissettiren, kalbime dokunan herkese sonsuz teşekkür ederim.
İyi ki varsınız.
#ekremozturk

Yorum bırakın