İşsizliğin belki de en acı ve en ağır sonuçlarından biri, gençlerin yaşamak zorunda kaldığı çaresiz tercihlerdir. Henüz 20-22 yaşında, üniversite mezunu gencecik insanlar… Kimi tarih, kimi işletme, iktisat okumuş; hatta mühendislik mezunu olmuş. Ancak mezun oldukları alanlarda bir gelecek kuramadıkları için, kendi mesleklerinin çok uzağında, sadece geçinebilmek adına marketlerde çalışmak zorunda kalıyorlar.
Bu durum özellikle genç kadınlar için çok daha yıpratıcı. Market gibi ağır iş temposu, uzun mesai saatleri ve fiziksel güç gerektiren yerlerde çalışmak hem bedenlerini hem ruhlarını tüketiyor. Saatlerce ayakta kalmak, yük taşımak gibi işler çoğu zaman bünyeleri kaldıramıyor. Sonunda da ya bırakmak zorunda kalıyorlar ya da sağlıkları bozuluyor. Ortaya çıkan tablo ise insanın yüreğini yakıyor.
Bir gün marketin manav reyonunda tartı yapan gencecik bir çocuğa sordum, “Hangi bölümü okudun?” diye. “Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunuyum,” dedi. O an içim burkuldu.
Bu tablo, plansız yapılan insan kaynakları yönetiminin ve eğitim-istihdam uyumsuzluğunun bir sonucudur. İnsanlar mezun oldukları alanlarda iş bulamıyorlar çünkü iş bulunacak alanlara yönelik eğitim verilmiyor. Mezun fazlalığı oluştuğunda ise gençler geçinebilmek için alan dışı, niteliksiz işlere yönelmek zorunda kalıyor.
Asgari ücret, uzun mesai saatleri ve ağır iş yükü gençlerin hayatını tüketiyor. Fiziksel olarak tükeniyorlar, ruhsal olarak çöküyorlar ve ne yazık ki geleceklerini kaybediyorlar. Bu soruna acilen kapsamlı ve sürdürülebilir çözümler üretilmesi gerekiyor. Aksi halde, ülkenin en büyük potansiyeli olan gençler, umutlarını kaybedecek.

Yorum bırakın