İnsanlık tarihine baktığımızda, bireylerin düşünce biçimlerini ve kurumların yönetim anlayışlarını etkileyen bazı temel kurallar vardır. Murphy, Kidlin, Gilbert, Wilson ve Falkland yasaları da bu çerçevede sadece bireysel yaşama değil, kurumların yönetim sistemlerine de yön veren evrensel ilkeler arasında sayılabilir. Aslında bu yasalar, yönetim biliminin içinde yol gösterici kurallar olarak değerlendirildiğinde, kurumların mükemmellik yolculuğuna ışık tutacak çok değerli mesajlar barındırır. Bu yasaları düşününce yönetim modellerine birer yol gösterici olduğunu düşündüm. Bu noktada farklı yönetim modelleri de benzer şekilde kurumların düşünce yapısına yön veren bir çerçeve sunuyor. Söz konusu yasaların günümüz yönetim anlayışındaki öneminin çok olduğunu düşünüyorum.
Murphy Yasası, bir şeyin olmasından ne kadar korkarsanız o şeyin olma ihtimalinin o kadar artacağını söyler. Bu aslında risklerin ve olumsuzlukların her zaman var olduğunu hatırlatır. Yönetim sistemleri açısından özellikle İSO standartlarına bakıldığında kurumların yapması gereken, olumsuzluklardan kaçınmak yerine riskleri öngörmek ve onları fırsata çevirecek sistematik yaklaşımlar geliştirmektir.
Kidlin Yasası ise bir problemi açık ve net bir şekilde yazmanın, onu çözmenin yarısı olduğunu ifade eder. Yönetim dünyasında da sorunların somutlaştırılması, ölçülmesi ve tanımlanması çözüme giden yolu kısaltır. EFQM’nin veriye dayalı yönetim yaklaşımıyla da doğrudan örtüşen bu bakış, problemleri net şekilde ortaya koyan kurumların çözüm yolunda önemli bir mesafe kat etmesini sağlar.
Gilbert Yasası, üstlenilen bir görevde sonuca ulaşmak için en iyi yolları bulma sorumluluğunu hatırlatır. Bu durum, kurumların hesap verebilirlik ve liderlik anlayışıyla doğrudan ilişkilidir. Yönetim sistemlerinde başarıya giden yol, doğru yöntemleri araştırıp uygulamaktan geçer. Burada da EFQM’nin sonuç odaklılık ilkesiyle paralellik kurulabilir.
Wilson Yasası, bilgiye veya zekâya öncelik veren kurumların uzun vadede kazanmaya devam edeceğini söyler. Yani bilgiye yatırım yapan kurumlar, sürdürülebilir başarı için güçlü bir temel oluşturur. EFQM’nin öğrenme, yaratıcılık ve inovasyona verdiği önem de bu noktada hatırlanmalıdır. Çünkü bilgiye dayalı bir yönetim anlayışı, hem finansal hem de toplumsal değer yaratma potansiyelini artırır.
Falkland Yasası ise karar vermek zorunda olunmayan konularda aceleci davranmamayı öğütler. Yönetim sistemlerinde bu, kanıta dayalı karar alma süreçlerinin önemini gösterir. Gereksiz kararlar yerine, doğru zamanda ve doğru bilgiyle alınan kararlar, kurumsal sürdürülebilirliği güçlendirir. Analize ve veriye dayalı yönetim yaklaşımı da bu anlayışı destekler.
Sonuç olarak, dünyanın en ünlü bu beş yasası sadece bireylerin günlük yaşamında değil, kurumların yönetim anlayışlarında da çok önemli dersler barındırıyor. EFQM Modeli ve İSO standartları ile birlikte düşünüldüğünde bu yasalar; amaç, vizyon, strateji, paydaşlara değer katma ve sürdürülebilir başarı kavramlarıyla güçlü bir bağ kurar. Yönetim sistemlerinin içerisinde bu tür kurallar, kurumlara yön vermede yol gösterici ilkeler sunar. Mükemmellik yolculuğunda ilerleyen her kurum için bu yasaları dikkate almak, başarıya giden yolda önemli bir rehber olacaktır.

Yorum bırakın