Diplomalı Cahillik


Geçen yıllarla birlikte kazanılan deneyim ve biriken bilgi, insanın eğitime ve okumuşluğa bakışını da değiştiriyor. 40 yılı aşkın iş yaşamımın bana kazandırdığı perspektifle bugün çok daha net görüyorum ki, eğitim dediğimiz şey yalnızca dersliklerde verilen teorik bilgilerden ya da sonunda alınan diplomadan ibaret değil. Kişinin benliğini dönüştürmeyen, ahlakını beslemeyen, düşünme biçimini geliştirmeyen bir eğitim; adının eğitim olması dışında, eğitim değildir.

Benim yetiştiğim dönem ve  özellikle 70’li yıllar sağlam temeller üzerine kurulmuştu. İlk ve orta öğretimde karşımızda gerçekten “öğretmen” olan öğretmenler vardı. Öğreten değil, yetiştiren… Sınav odaklı değil, insan odaklı… O yüzden bugünü değerlendirirken karşılaştırma yapma şansım daha objektif oluyor. Çünkü o dönemde eğitim, önce insanın karakterini inşa eder, sonra bilgiyi onun üzerine yerleştirirdi.

Bugün ise tablo çoğu zaman tersine döndü. Bilginin içi boşaltıldı, eğitimin ruhu kayboldu, diploma insanın donanımını temsil eden bir belge olmaktan çıkıp, çoğu zaman yalnızca “statü” gösteren bir kağıda dönüştü.
Okumuş Cahilliği gözlemliyorum: eğitimli olması gerekenlerin bir kısmı eğitimin asıl anlamından gittikçe uzaklaşıyor. Bilgiyle büyümek yerine, unvanla övünmeyi tercih eden bir profil yaygınlaşıyor. Diploma artık bilgiyi kanıtlamak yerine çoğu zaman yetersizliği örtüyor.

Bu noktada o meşhur söz, her zamankinden daha güncel hale geliyor:
“Bu kadar cehalet ancak eğitimle mümkündür.”
Çünkü bilgi kişiliğe dönüşmüyorsa, insanı olgunlaştırmak yerine şişiriyor. Ve işte o zaman karşımıza “okumuş cahil” çıkıyor.
Bilmek başka, bilginin insanı dönüştürmesi bambaşka bir şey. Bugün en büyük kırılma şurada yaşanıyor:
Bilgi ile hikmet arasındaki bağ koptu.
Dersler verildi, ama değerler verilmedi.
Sınavlara hazırlandık, ama hayata hazırlanamadık.
Diploma aldık, ama sorumluluk bilinci gelişmedi.
Gerçek eğitim; vicdan, adalet duygusu, merhamet, insana saygı ve düşünme becerisi üretmediği sürece “eksik” değil, tehlikelidir. Çünkü donanımsız insan zarar veremez; ama donanımsız yetkili insan çok şey zarar verebilir.
Sorun eğitimsizlik değil, yanlış eğitilmişlik; bugünün en tehlikeli noktası burası:
Sorun, eğitimsiz kitleler değil; kötü eğitilmiş kitlelerdir.
Meselenin kökü nicelik–nitelik dengesinin bozulmasında. Üniversite sayısı arttı ama öğretim kalitesi aynı ölçüde artmadı. Unvanlar çoğaldı; liyakat geriledi. Diplomalar yükseldi; düşünme derinliği azaldı.
Elbette istisnalar vardır. Genellemek insafsızlık olur. Fakat istisna haline gelen nitelik, ortalamanın gerilediğini gösterir. İşte bu durum toplumsal kırılmayı en derinden hissettiğimiz alanlardan biri haline geldi.
Çözüm; eğitim, kim olduğumuzu derinleştirmeli ve gerçek eğitim, insanın kendini tanımaya başladığı yerde başlar.
Unvan değil, olgunluk üretir.
Bilgi değil, bilgelik doğurur.

“Bugün biz gençlerimize bilgiyi mi veriyoruz, yoksa sadece unvan mı dağıtıyoruz?”
Bugün yapılması gereken, eğitimi salt müfredat olmaktan çıkarıp, yeniden insanı merkeze alan bir anlayışa taşımaktır. Öğretmenlik, bilgiyi aktarma değil; ruhu yoğurma mesleğidir. Eğitim kurumu da diploma veren yer değil; insan yetiştiren yerdir.
Sonuç olarak, okumuş olmak tek başına değer değildir; değerli olan, okudukça insanın kendisini aşmasıdır.

“Diploma insanı yükseltmiyorsa, sadece taşıdığı kâğıdın ağırlığı altında ezer.”
Eğitim kimliğimizi büyütmüyorsa, yalnızca egomuzu büyütür ve öyle oluyor. Sadece diploma ve alınan unvanlar ile övünülüyor.
Ama diploma insana mertebe kazandırmıyorsa, sadece bir kartvizit süsüdür.
Bugün yeniden sormamız gerekiyor:
Biz bilgi mi üretiyoruz, yoksa yalnızca unvan mı?
Bunun cevabı, geleceğin toplumunu da kaderini de belirleyecek.

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑