‘’Gitmek’’ duygusu, yaşamın zorluklarıyla baş etmekte zorlandığımızda çıkar gelir, -çoğunlukla- Bu durum herkese aşikardır, herkes yaşamının bir döneminde tatmıştır -birazcık da olsa.- Herşeyi öylece bırakıp gitmek, unutmak isteriz. Aslında bıkkınlık, umutsuzluktur bu belki ama kaçma isteğidir aslolan…İçinde belki bir parça yenilgi barındırır. Birikmiş hayal kırıklıkları, yorgunluklar, öfkeler, kızgınlıklar, üzüntüler, acılar, utançlar der top olmuş, burulmuş, bükülmüş; hazmedilemeyen yabancı bir madde gibi midede oturup durmaktadır. Çeşit türlü ilaç, yöntem, çaba; çare olmamıştır bünyeye…. İnsan; midesindeki bir dolu farklı maddenin birleşimiyle oluşmuş, çözülüp sindirilemez hale gelmiş kompleks maddeyle hem yaşayamaz, hem de yaşamak zorundadır ya işte kaçsa gitse, sanki başka bir atmosferde başka bir oksijen varmış, sindirebilecekmiş zanneder. Bir yanı bilir, bu da çare değildir, öte yanı umut eder. Yeni atmosfer, yeni başlangıçlar umut olsun ister…İşte bu aşikar olduğumuz ‘’gitmek’’ duygusu; ‘kaçmak’ ile ‘umut’ arasında sallanan sarkaç gibidir. Yetişkin her insan bilir bu duyguyu…

Sağlıklı ve dikkat edilmesi, anlaşılması gereken bir duygu olduğunu düşünürüm. Çünkü bu duygu yaşamın keyifli, mutlu bir döneminde yahut sıradan, normal bir günde gelivermez. Bir problem vardır çözülmesi gereken, bir anormallik vardır düzeltilmesi gereken, bir acı vardır dönüştürülmesi gereken gibi anlarda, dönemlerde –belki de son bir çağrı olarak- kırmızı bir işaret fişeği gibi çakıver. O nedenle dikkate almak, anlamak, bakmak ve görmek gerekir.

Eğer sağduyu, mantık ve objektif duygu değerlendirmesiyle ele alınıp çözümlenir ve tam olarak anlaşılırsa; yaşamsal dönüşümün ilk önemli yüzü açık edebilir kendini. Yol, yolculuk değişebilir hatta..

  • Yoruldum, dinlenmeliyim,
  • Bu değerler artık bana hizmet etmiyor,
  • Şu özelliğim, çaresizliğim olmuş meğer,
  • Bu kişilerle yüzleşmeliyim demek ki,
  • Çocukluk döneminin şu olayı nedenmiş meğer bu düğüme,
  • Bu işi yapmayacağım artık,
  • Nasıl da görememişim yahu!
  • Egoma yenik düşmüşüm şurda, burda,
  • Anladım,
  • Yüzleştim,
  • Kabul ettim,
  • Affettim,
  • Artık yeni bir rüya görebilirim……

‘ler çıkar su yüzüne, daha neler neler çıkar….

Çıksın çıksın hepsi çıksın..İyidir, çok iyidir…. Böyle böyle yüzmeyi öğrenir insan. Yaşam kasları güçlenir… Öyle güçlenir ki dalgalı, fırtınalı sularda yüzebilir hale gelir. Böyle büyür, olgunlaşır insan…En doğru kararlar su bulanıp içindekileri attıktan ve sonra durulduktan sonra verilir…Bir gün bakmışsın; yüzmeyi aşmış, su üzerinde yürümeye geçmişsin.

Bir gün bakmışsın; yüzmeyi aşmış, su üzerinde yürümeye geçmişsin.

‘’Gitmek’’ ile benliğinin hatta benlik parçalarının dip sularına inip inip çıkan, olgunlaşan insan, bu seviyeye gelebilir..Bir gün su üzerinde yürümeye başladığını farkedebilir. Tıpkı, emekleme alıştırmaları yaparken bir gün yürüyüveren bebek gibi…Tıpkı, arkasından selesi tutuluyor zannederken, tek başına bisikletini sürdüğünü farkeden çocuk gibi….Büyümenin bu seviyesi; farkındalığın bilinçli olarak yaşamın her anına hükmetmesine izin verilerek iz bırakmayan adımlarla yürünmesinden değil, bilinçli olgunlaşmanın doğal sonucundandır.

İkisinin arasındaki ayrımı anlatan anahtar, çoğu zaman olduğu gibi yine ‘’zaman’’dır.Bir gün bakmışsın ve farketmişsin oluyorsa; bilinçli olgunlaşmış, büyümüşsün demektir. Her an bakıyor ve farkediyor idiysen zaten nerde ve nasıl yürüdüğünü biliyors(d)un demektir.

Bazı insanlar farkındadır hangi seviyede olduğunun. Farkında oldukları için yürümeleri değişir zaten.

Kazım Koyuncu geldi aklıma. Bakışlarını hatırladım. Karadeniz halkına pek uygun düşmediğini düşündüğüm hüzünlü bir olgunluk vardı bakışlarında. Çay tiryakiliğinin uyanıklığı bulaşmamış bir Karadeniz çocuğu..Bu dünyadan giitiğini haber aldığım gün; ‘’İşte gidiyorum’’ şarkısını söylerken, ‘’erkenden gideceğini farketmiş miydi acaba?’’ diye düşündüğümü hatırlıyorum şimdi.. .

İşte gidiyorum

Bir şey demeden

Arkamı dönmeden

Şikayet etmeden

Hiçbir şey almadan

Bir şey vermeden

Yol ayrılmış, görmeden gidiyorum

Ne küslük var ne pişmanlık kalbimde

Ayak izim kalmadan gidiyorum

Farkındalık seviyemiz nerde olursa olsun; ‘’ayak izi bırakmadan yürümek ve iz bırakmadan gitmek’’: Biz insanoğlu için pek de mümkün olmayan bir yaşama biçimi. İşte bu noktada; yazıma başlığını veren ‘’gitmek’’ duygu halinden, kavram haline geçiyor. Yaşama biçimi olarak gerçekleştirilmesi zor bir kavram. Oysa bunu ustalıkla yapmayı başarabilen yaşam ustaları olduğu ile ilgili kanıtlar var tarihte. Yeryüzünde; Toltek’ler, Laika’lar, Aborjinler gibi ırklar yaşamış ve belki yaşayanları hala var….Benim mantığım şunu der ‘’yeryüzünde tek bir insan bir şeyi yapabilmişse, diğerlerinin de yapabilme ihtimali vardır’’

Bu mantık beni; ‘’gitmek’’ duygusu kendi zamansal düzleminde hayat masama oturup, pazarlık etmeye kalkıştığında, -derin bir nefes alıp- kendi derinliğime hızlıca inip çıkmama yardım ediyor ve ardından ‘’gitmek’’ kavramı üzerine sohbete götürüyor. Şimdilerde pazarlık seviyesini geçmiş olsam da sadece kavram üzerine sohbet edebiliyorum. Daha bu kavramı yaşam biçimim haline getirecek farkındalık seviyesinde olmadığımı biliyorum. Yaşam’dan giderken olabilecek en az iz bırakmış adımlarla yürüdüğüm bir yol yaratabilmek için; yaşam sanatında ustalaşmaya çalışıyorum. –Yaşarken- geliştirdiğim bilişsel farkındalığımı, -giderken- üst bilişimde yanımda götürebilmeyi umut ederek, aslında biliçli olarak hedefleyerek, öğrenmeye çalışıyorum.

Öğrenmeye çalışırken, bilinçli farkındalıkla Yetişkin Eğitimci olmayı tercih ettim ve akademik olarak da bu kavramlara kafa yormayı seçtim ve hatta üstbiliş farkındalığı ve öğrenme arasındaki ilişkiye dair deney yapmaya bile cüret ettim.

Literatür tararken bulduğum tanımlar: “biliş, herhangi bir şeyin farkında olma, onu anlama iken bilişsel farkındalık, herhangi bir şeyi öğrenmeye, anlamaya ek olarak onu nasıl öğrendiğinin de farkında olma, nasıl öğrendiğini bilme” şeklinde açıklanmaktadır. Biliş, bireylerin zihinsel öğrenmelerini içerirken üstbiliş, öğrenmeyi izleme, kontrol etme ve değerlendirme süreçlerini içerir (Çakıroğlu, 2007). Bilişötesi, bireyin nasıl öğreneceğini öğrenmesine ilişkin öz-bilgisi ve yeteneğiyle ilişkili olarak geliştiği için, yüksek düzeyde bir öğrenme becerisi olarak düşünülmektedir (Akın, 2006’dan aktaran Ocak 2008).

‘’Yaşam sanatını öğrenme yolunda bunlar bana iyi araçlar olur mu acaba?’’ diye merak etmişliğim, kendi üzerimde deneyler yapmaya devam edişim olduğu aşikar… Bugün artık biliyorum ki yaşamı ve elbette içinde kendini de öğrenen insan, yaşam’ından giderken; ardında, az veya çok iz’ler bırakacaktır…

Bugün, bunca lakırdıyı; sadece ve sadece üstbiliş farkındalığıma bir hatırlatma çapası olsun diye yazdım. Eğer; tüm zamanlarda yürüdüğümüz yolların sonucu olan ve yaşamak istediğimiz deneyimlerin sözleşmelerini Ruh düzeyinde yapıp yapıp, tekrar tekrar bu Dünya’ya bedenlenmeyi bilerek, isteyerek seçtiğimiz teorisi doğru ise, bir dahaki sefere ‘’hiç bir iz bırakmadan yürüyeceğim bir yol kurgulayacağımı’’ kendime hatırlatabilmek için…

10 Ağustos 2014

İstanbul

Elf’ten

https://www.linkedin.com/pulse/gitmek-elif-%C3%A7olak?trk=hp-feed-article-title

Elif Çolak