Neşet Ertaş’tan, Kıvırcık Ali’ye…

501-260Uzun bir aradan sonra bir arada olmanın heyecanı ile sizlere yazacaklarımı düşünürken yakın zaman kaybettiğimiz Kıvırcık Ali ve onunla birlikte çok sevdiğimiz türküleri aklıma geldi. Türk halk müziğinin önemli seslerinden Kıvırcık Ali ismiyle tanınan Ali Özütemiz geçirdiği elim bir trafik kazası sonucunda hayata veda etti. Veda ettiği günün sabahında işe giderken dinlediğim radyoda rahmetlinin “gülüm” türküsünü dinlerken gidince bunu sayfamda paylaşayım diye düşündüm. İşyerinde haberlerde Kıvırcık Ali’nin vefatını okuyunca çok üzüldüm.

Ülkemizde Sanatçılar kolay yetişmiyor ve değerleri de çok bilinmiyor. Aslında insan kolay yetişmiyor. Yetişen her insana emek veriliyor ve her insan farklı birikimler kazanıyor. Öyle olunca kaybedilen her insan yanında birçok şey götürüyor. Sanatçının kaybı daha çok üzüyor. Halka mal olmuş sanatçıların yerini doldurmak bazen mümkün olmuyor.

Neşet Ertaş’ın sözün ulusu dediği babası Muharrem Ertaş için yazdığı türkü bir sanatçının ölümünü çok hüzünlü olarak anlatır.

Aydos deyince yeri göğü inleden

Muharrem ustaydı bunu dinleden

Gönülü kırmazdı bilerekten bilmeden

İnsan velisini neyledin dünya

 

Aydos sazını çalarken kendinden geçen

Gönülden gönüle kapılar açan

Aşkın dolusunu nefessiz içen

Gönül delisini neyledin dünya

 

Aydos garibim babamdı Muharrem usta

Bilirim aşıktı sevdiği dosta

Sazının emaneti diye en son nefeste

Sazın ulusunu neyledin dünya.

Neşet Ertaş’ın bu çığırışı aynı zamanda babanın gidişine feryadıdır. Kıvırcık Ali’nin vefatının ardından üzülüp feryad edenleride gördük ve en dikkati çekende, elinde bağlaması ile oğlu oldu. Zaman olur ki; oğluda Neşet Ertaş’ın babasının gidişine yazdığı gibi bir türkü ile babasına olan özlemini dile getirir.

Kıvırcık Ali’nin aklımda en çok yer edinen türküsü “gülüm” dür. Gül hepimizin sevdiği ve manalı ifadeler yüklediği bir çiçektir.  Güle benzettiklerimiz ve gülüm dediklerimiz ne kadar çoktur. Biri bize gülüm dediğinde yâda biz başkasına gülüm dediğimizde nasıl mutlu oluruz… Hangimizin gülüm demediği biri olmaz ki… Bu türküyü dinlerken anılarımızda gülü ararız.

Yokluğunda konuşmadım / Hiçbir gülü koklamadım / Hasret vurdu taştı amma /inan sensiz ağlamadım gülüm.

… Derken gülü yârinin eşdeğeri görüp bir başkasını koklamadım diyen yürek bizlerde yok muydu?

Oy gülüm gülüm

Mor dağlarda ay sümbülüm

Bu yer bu gök seni anar

Gel kalbimi aç gör gülüm.

 

Yâre gülüm gülüm diye seslene ve sümbül yapan bir yüreğe söylenecek söz bulunur mu?

Gül ile başladım gülüm derken gülden söz etmeye devam edelim

Senin sevdan ile yandım

Beden yandı tuzla sardım

Acın bile bir bambaşka

Gül yüzüne türkü yazdım gülüm

 

Gecelere gün bağladım

Uykulara can doğradım

Bil ki gözlerimi bile

Sensiz üst üste yummadım gülüm

 

Oy gülüm gülüm

Mor dağlarda ay sümbülüm

Bu yer bu gök seni anar

Gel kalbimi aç gör gülüm.

Gül dedikte gül ile ilgili birkaç kelam etmemek olmaz. Daha önce okuduğum güzel bir yazıdan birkaç satır ile gülü sizlere sunmak isterim. Gülün dikeni battı dün parmağıma ve hala gülümseyerek bakıyorum parmağımdaki küçük sıyrığa… Kızamadım, çünkü gülün dikeni batmadan önce şükretmiştim.”’Ya Rabbi ne kadar güzel yaratmışsın” demekten kendimi alamamış, Güle bakınca gözlerimi gülden ayıramamıştım.  Belki bundan dolayı kızamadım. Çünkü bir dakika önce o güzel kokusunu sineme çekmiş, gözlerimi ondan ayıramamış ve dokusuna hayran kalmıştım. Dikeni batmadan önce onu yüreğime koymuş ve sevmiş, “gülüm” demiştim. ”Gülümmmm”

Dikenini unutmuştum! Oysa gül dikensiz olur muydu?  Bana da hak vermek lazım,  gülüm dediğinde diken akla gelir mi?

Dokunmaya kıyamadığım o gül parmağıma ince ve derin bir yara açmıştı. Gülümsedim yarama ve süzülen iki damla kana… Gülümsedim;  o yarayı açan bakmaya kıyamadığım o güldü. Gülümserken düşündüm parmağımdaki yara değildi aslında… Gülün yarası yüreğimdeydi. Yürek yarası yüzde gülümsetse de içteki sızısı insanı bitirmez miydi? Gülün yarası ince olsa da çok derin olur.

Sevdiklerimizin yüreğimizde açtıkları yaralarda aslında o gülün açtığı yara gibi değilmiş di… ince ve derin bir yara.aslında çok önemsiz gibi görünse de her kımıldadığınızda yüreğinizi inceden sızlatan bir yara….ama dostlarınız o yarayı açmadan önce siz muhabbet dolu kokularını sineye çekmiştiniz.

Zamanı, mekanı ve kalbinizi paylaşmıştınız.yarayı açmadan önce siz onları kalbinize koymuştunuz. Kızabilir miydiniz. Kızamazdınız elbet.

Sevdiklerimizin açtıkları yaralarda o gülün açtığı yara gibi ince ve derin…..ama yarimiz o yarayı açmadan önce biz şükretmiştik, kokusunu sinemize çekmiş,bakmaya kıyamamıştık. dikenini unutmuş muyduk. unutmuştuk tabii, ama biz gülümsemeliyiz yaraya. Belki süzülen iki damla kanada. gülümsemeliyiz iste… çünkü o yarayı açmadan önce biz onu kalbimize koymuş ve sevmiştik…

Güllerin Ağladığı Saat

Güllerin ağladığı bir saat vardır hani
Büyür o saatte yalnızlığı bahçelerin
Düşer korkusu kalbe yaklaşan gecelerin
Bir dev uzatır gökten o çirkin ellerini
Güllerin ağladığı bir saat vardır hani

Her şey o saatlerde merhametsiz ve soğuk
Gitgide uzaklaşır batan güneşle sesin
Bir bakarım ki benden en uzak çizgidesin
Başlar geceye doğru upuzun bir yolculuk
Her şey o saatlerde merhametsiz ve soğuk

Yüzünü hatırlatır gökyüzünde ne varsa
Gözlerin bu saatte kopkoyu elemlidir
Dudakların kimbilir şimdi nasıl nemlidir
Ellerin öyle yanar ufuk nasıl yanarsa
Yüzünü hatırlatır gökyüzünde ne varsa

Bir çıngırak sesidir uzaklarda kaybolan
Umulmadık bir anda bitiverir şarkılar
Kapanır yüzümüze o mermer kapılar
Özlemler ateş şimdi anılar duman duman
Bir çıngırak sesidir uzaklarda kaybolan

Ak köpükler kararır deniz görünmez olur
Çağırır yaşamaya bizi tek-tük ışıklar
Böylece üstümüze çöker de karanlıklar
Camlar, bir bir kapanır, odalar, evler uyur
Ak köpükler kararır deniz görünmez olur

Güllerin ağladığı bir saat vardır hani
Cıvıl cıvıl bahçelerden el-ayak çekilir
Yapraklar düşünceli, dallar hüzün kesilir
Her akşam uzaklara alır götürür seni
Güllerin ağladığı bir saat vardır hani.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑