Bugün Her Yer Çanakkale`dir

Gözlerimizin takılı kaldığı camlardan üzerimize ruhumuzun kanı sıçrıyor. Dün Çanakkale’yi geçemeyenlerin kusmuğu, bugün  çocuğumuz, gencimiz ve kendi insanımızın öz ağzından geliyor. Ölü indiriyor yerlerimiz, ölü indiriyor göklerimiz…

ayfanın üst köşesindeki fotoğraf 1915’te kurulan Osmanlı Gençler Cemiyeti’ne üye bir gence ait.

Adını bilmiyoruz.

Sonunu da…

Büyük ihtimalle şehit düştü.

Kendisinden bekleneni yaptı yani.Memleketin her tarafını ateş gibi saran o seferberlik zamanında mazeret üretenlerden olmadı.

Allah, din, millet, vatan ve mukaddesat için yapılması gereken neyse onu seçti. Çünkü bu, başka yapılması gerekenlerin yanında  öncelikliydi. Hatta o kadar önemliydi ki diğerlerinin adı yoktu. Hayatın mahlukatın nefesleri kadar farklı yolu kapanmış, sanki tek bir  yolda birleşmişti.

Seçenek tekti.

O, tek seçeneğin üzerine yürüdü,kaderin önüne açtığı kapıdan tereddüt etmeksizin girdi.

Ne hesap yaptı, ne de akıl yürüttü.Muhtemeldir ki daha farklı ne yapabilirim sorusunu hiç sor(a)madı.

Okumak, para kazanmak, hicret etmek gibi alternatifler zihnini meşgul  etti belki de, ama onun, bunların arkasını önünü  düşünemeyecek kadar acelesi vardı.

Ah güzel kardeşim, yaşın ne kadar da küçükmüş!

Cemiyet üyesi olman gönüllü olduğun intibaını veriyor. Gitmeyi sen kendin seçtin. Giderek ne şerefli bir tercih yaptığını bugün  hatıranı yâd etmeye çalışırken daha iyi anlıyoruz.

Şair gittiğin savaş için “var mı dünyadaki eşi” diye soruyordu. Karşına dikilen “cihanın yedi iklimi” karşısında acaba nasıl bir halet-i  ruhiyen vardı?

Hiç biliyor muydun, Çanakkale büyük bir hesabın sadece mevzi bir parçasıdır?

Hiç kestirebiliyor muydun, girdiğin bu ateş deryası büyük devletlerin satranç tahtasında hangi manevraya denk gelir?

Sen bunları hesap etmedin. Satranç tahtasındaki bütün taşları deviren, şahı mat eden de senin bu hesapsız hesabın olmadı mı?

Tek varlığın, siper etmen gereken göğsündü; canını, Allah için, din için, vatan için istediler, tereddüt etmeksizin verdin.

Boğazı geçmesinler diye ateşin önüne atlarken, aynı gemilerin çok değil üç sene sonra oradan hiçbir mukavemetle karşılaşmadan geçeceğini bilmiyordun.

Ama biz biliyoruz ki bilsen de tavrın değişmeyecekti

Sen sana düşeni yaptın, sana sorulacak olanın derdine düştün. O bir can borcuydu, verilecek en güzel yere verdin ve ne güzel  ödedin borcunu. Şimdi senin aziz hatıranın kıymetini takdir etmek bize düşmez. Bize düşen dün yaşadıkların karşısında sergilediğin  o fedakarlığı anlamaya çalışmaktır. Ve şunun da farkına varmaktır ki bugün her yer Çanakkale’dir. Dün boğaza dayanıp senin harim-i ismetine girmek isteyenler, bugün zihinlerimizde ve gönüllerimizde cirit atıyorlar.

Dün tepeden yol bularak sularımıza inmek isteyenler, bugün zihnimizde ve gönlümüzde inşa ettikleri yollarda aşık atıyorlar. Dün “kimisi hindu kimisi yamyam kimisi ne  bela” diye vahşette ortaklık yapan düşman, bugün sevgimiz, ümidimiz ve geleceğimizi katletmeye çok yaklaştı. “Yırtıcı, his yoksulu,  sırtlan kümesi” bugün aramızda değil sadece, gönlümüzün ve zihnimizin koridorlarına doluşmuş durumda. Ruhlarımızı hedef almış bir rezil istila var ki Çanakkale kadar dehşet, belki daha da vahim… Gözlerimizin takılı kaldığı camlardan üzerimize ruhumuzun kanı  sıçrıyor. Dün Çanakkale’yi geçemeyenlerin kusmuğu, bugün çocuğumuz, gencimiz ve kendi insanımızın öz ağzından geliyor.

Ölü indiriyor yerlerimiz, ölü indiriyor göklerimiz… Her tarafta insan israfı var, ortalık insan enkazından geçilmiyor. Her yer zombi  kaynıyor; sokak, çarşı, okul, ev… El, yüz, göz, ayak, kalp, zihin, ruh, bedeli ateş karşılığında alınıyor, satılıyor, alınıyor, satılıyor. Cehennem vadilerine katar katar ölmüş gönüller sevk ediliyor. Ortalık bir sahra hastanesi. Çanakkale bu manzaranın karşısında ne  kadar da masum!

Bugün senin yerinde olmayı isteyenler, senin gibi hesapsız bir hesabın peşinde can borcunu ödemeyi arzulayanlar nasıl bir saldırı altında olduklarını fark etsinler. Senin gibi davranmanın bugün ne anlama geldiğini düşünsünler. Bugün  senin gibi davranmak, hesapsız bir hesapla ayağa kalkmak ve manevi seferberliğe katılmaktır. Bugün senin gibi davranmak, eli,  gözü, ayağı, zihni, kalbi ve idraki temiz tutmak, temiz olmak ve temiz kalmaktır. Bugün senin gibi davranmak, “nasıl adam olurum”  derdine düşmektir.

Bugün senin gibi davranmak herkesin kendi derdine düştüğü bir ortamda Allah’ın dininin derdine düşmektir. Bugün senin gibi  davranmak, ekranlara, sanal dünyalara, sokaklara, plazalara adanılan bir ortamda Hakk’a adanmaktır. Bugün senin gibi davranmak,  insanlar sürüler hâlinde ölürken, manevi dirilerden olmaya çalışmaktır. Bugün senin gibi davranmak, şeytan ve  dostlarının değil, Hak ve dostlarının razı oldukları arasına katılmaktır. Adam olmak, adam bulmak, imanı, Kitabı ve mukaddesatı  heyecanla yaşamak ve aşkla temsil etmektir.

Sen tarihin akışını değiştirmek, satranç tahtasındaki manevrayı engellemek ya da  kahraman olmak için canını feda etmedin. Senin hesabın elindekini, istediğin zaman, en lazım olana yere sarf edebilme  endişesinden kaynaklanan bir hesaptı. Bugün “tek başıma ne yapabilirim, ortam, şartlar, toplum, eş, dostlar, aile…” diyerek  atamadıkları adımların mazeretini arayanlar senin hesapsız hesaplığını örnek alsınlar. Ve şunu bilsinler ki öncelikle sorulacakları  kendi öz nefisleri ve kendi öz seçimleridir. Senin gibi olmak isteyenler cephelerden cephe beğensinler. Bugün her yer Çanakkale’dir.

Yazar Hakkında

Mehmet Lütfi Arslan

1972 yılında Vezirköprü’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Merzifon’da tamamladı. İşletme ve iktisat eğitimi aldı. 1997 yılından itibaren ALTINOLUK Dergisi Yazı İşleri bölümünde çalışmaya başladı. ALTINOLUK English, ALTINOLUK Portal ve Söz Ola Editörlüğü görevlerini yürüttü. 2000-2002 yıllarında ABD’de bulunarak Georgetown Üniversitesi’nde iletişim dalında yüksek lisans ya…
http://gencdergisi.com/582-bugun-her-yer-canakkaledir.html