GÜZEL BİR GÜN İÇİN BU GÜNÜ SAHİPLENİN…

GÜZEL BİR GÜN İÇİN BU GÜNÜ SAHİPLENİN…

Şöyle bir düşünün. Bu güne kadar “İşte bu benim günüm” dediğiniz bir gün yaşadınız mı?

Tamamı kendinize ait, tamamı kendinizle beraber, yirmi dört saat geçirdiniz mi hiç? Bu yirmi dört saatin her dakikasını (1.440 dk) ve her saniyesini (86.400 sn) kendiniz için kullandınız mı? Her şey o kadar hızlı ve o kadar çabuk değişiyor ki, bu hız karşısında insan kendisini unutuyor. “Değişenler”e ayak uydurmak isterken, değişen biz oluyoruz. Başımızı kaldıralım ve gerçekten bakalım şöyle bir etrafımıza. Çağımız insanının kendisine ait bir günü bile yokken, ortaya çıkan yenilikler, sözde insan için yapılıyor; fakat bu yenilikler karşısında insan kendisiyle baş başa kalamıyor ve kendisini kaybediyor. Sonrasında ise hiç karşılaşmadığı problemler bırakmıyor yakasını.

Dertler, sıkıntılar, endişeler, koşuşturmalar, doyumsuzluklar, sahte ihtiyaçlar derken bir de bakıyor ki ömrü nihayete ermiş… İnsanın, kendisine ait bir günü bile yokken, sadece bir günlüğüne bile olsa kendisi ile baş başa kalamazken ortaya çıkan bu ilerleme ve değişmenin hiçbir anlamı olmayacaktır. Her an gelişen teknoloji, medeniyet, ilim ve kültürün hangi amaçla, kim için yapıldığının sorgulanması gerekiyor. Her insan kendi algı, eğilim, tercih, görüş ve düşüncelerini biçimlendirme konusunda doğuştan getirdiği bir yeteneğe sahiptir. Bireyin yaşamını anlamlı kılan, sahip olduğu bu güçtür. Bugüne kadar yapılan araştırmaların, beynini en çok kullanan bir insanın bile, onun sadece yüzde onunu kullanabildiğini göstermesi bizim var olan bu yeteneğimizi, yok ettiğimizi ya da kullanmayı bilmediğimizi gösteriyor. Bu gücümüzün yok olmasındaki tek nedenin sadece insanın kendisinden kaynaklandığını söylemek hata olur.

Evet, insan belirli bir yere kadar olayları kontrol edebilir; fakat bununla beraber, toplum ve sosyal çevre de çok büyük bir etkiye sahiptir. Şöyle bir örnek verelim: Önce kendi anne-babamızı, sonra da yakın çevremizden uzağımıza doğru, çevremizdeki insanların etkilerini düşünelim. Bugüne kadar bizlere hep neleri yapamayacağımız söylenmiştir, gücümüzün nelere yetmeyeceği vurgulanmıştır. Eksik yönlerimiz, hatalarımız, kusurlarımız anlatılmıştır. Şu ana kadar geçen hayatımızı göz önüne alalım: Yüz defa neleri yapabileceğimizi söyledilerse; en az bin defa da neleri yapamayacağımız söylenmiştir. Sayılar ne olursa olsun hayatımızdaki “evetler” ve “hayırlar” birbirini dengelemiyor. Hep olumsuzluklar, hep eksik yönler, hep suçlamalar göz önünde bulunduruluyor. Değil tüm hayatımızı; sadece bir günümüzü bile değerlendirdiğimizde göreceğiz ki toplum ve tüm dış çevremiz bize negatif yönde etki etmektedir. Bugün Sizin Gününüz Olsun…

Onun için, şu kocaman dünya hayatının sadece bir gününü kendiniz için ayırın ve toplumdan soyutlayın kendinizi. Sadece siz ve kendiniz… Bu özel gününüzde sizi kimsenin rahatsız etmesine müsaade etmeyin. Arkadaşmış, anne-babaymış, akrabaymış, toplum içinde yalnız kalmak olmazmış… Bunların hepsini bir tarafa bırakın, çevreyle olan bağlantılarınızı sadece bir günlüğüne de olsa koparın ve kendi gününüzü yaşamaya başlayın. Ben katı bir egoizmden bahsetmiyorum. Toplum içinde sadece kendi çıkarlarını düşünen bencil insanlardan söz etmiyorum.

İnsanoğlunun kendisini unuttuğundan, yaptığı her hareket ve davranışının kendisine neler kazandırıp neler kaybettirdiğini bilmediğinden bahsediyorum. Anlamayan, sorgulamayan, düşünüp hissetmeyen, şuursuz bir varlık haline geldiğinden dem vuruyorum. Bu farklı gününüzü nasıl değerlendireceğinizi, neler yapabileceğinizi ya da neyi, niçin ve kim için yaptığınızı anlamak için, sabah yatağınızdan kalkar kalkmaz, hatta yüzünüzü bile yıkamadan, kendi gününüzün başladığının farkına vararak hareket edin.

Geçen her dakika ve her saniyenin gününüzden eksildiğini düşünerek, giden her anınızın tekrarının mümkün olmadığının bilincine vararak davranışlarınızı kontrol altına alın. Tamamen kendi içinize, kendi kabuğunuza çekilmeden yapmalısınız bunu.

Yine o içinde var olduğunuz toplumda yaşamalısınız bu gününüzü. Lakin her zamankinden çok farklı bir şekilde, çok farklı bir tarzda olmalı. Birlikte olduğunuz insanlar arasında dahi yalnızlığı öğrenmelisiniz. Kendinizi etrafınızdaki insanlardan uzaklaştırmadan, onlarla iç içeyken de yapabilmelisiniz bunu. Kendi amaçlarınızı, ideallerinizi, yapmak isteyip de bir türlü yapamadıklarınızı yaşamalısınız.

Attığınız her adımda, yaptığınız her işte, oturuşunuzda, kalkıp yürüyüşünüzde, dinlenmek için yattığınızda, yediğiniz yemekte hep şunu düşünün: Ben bu fiili yapmakla kendi günüme ne katabilirim? Hayatımı, davranışlarımı, bilincimi ne kadar kontrol edebilirim? Birlikte olduğum insanlara ne verebilirim ya da onlardan ne alabilirim? Yarınlarınızdan Umudu Eksik Etmeyin !

Yirmi dört saatin tamamının kendinize ait olduğu böyle bir günü mutlaka yaşamalısınız. Bin dört yüz kırk dakikanın her saniyesini, sadece bir günlüğüne de olsa kendiniz için kullanmalısınız. Bugüne kadar kullanamadıysanız, bugüne kadar kendinize ait bir gününüz olmadıysa, hayatınızın, bu dünyada var olmanızın gâyesini tekrar gözden geçirmelisiniz. Bir insanın kendine ait bir günü bile yokken, gelişen ve değişen bu teknolojinin, medeniyetin, ilim ve kültürün ne anlamı olur?

Hatta bütün bunlar bizim gün ve günlerimizi bizden alıyorlarsa, bize 24 saatlik bir gün dahi vermiyorlarsa tüm bu gelişmeler kimin için? Oysa, ortaya konulan her yenilik insan hayatı için, insana yeni ve farklı bir şeyler verebilmek için olmalıdır. İnsanı insandan ve toplumdan uzaklaştırmak, kendi kendine bile yabancı kılmak için değil. İşte kendi gününün farkında olan insan, değil sadece bir gününü, her anını, hayatının tamamını şuurlu bir şekilde geçirir. Kendine ayırmış olduğu o günün sonunda, gece yatmak için başını yastığa koyduğunda birçok şeyin gerçek mânasını anlar; kim olduğunu, şu anda nerede ve nasıl bir yaşam sürdüğünü, geçmiş ile gelecek arasındaki o muazzam ahengi, bu dünyaya niçin geldiğini, neler yapması gerektiğini bilir. Ömrünün her anına uzanacak olan bir yolculuğun temellerini atar bu bir günlük hayatıyla. Tek önemli an vardır: içinde bulunduğumuz an. Bu anın temellerini atan dündür, şekillendiren ise yarınlara dair ümitlerimizdir. Ne mutlu dününe bir şeyler verip, bugününü en güzel şekilde değerlendirip yarınlarına umutla bakanlara !

İdris Bilen