Olsaydılarımıza Rağmen

“İnsana olanlar değil, o insanın içinde olanlar önemlidir.” Louis Mann

Yaptığımız şeyler istediğimiz gibi gerçekleşmeyince ortaya çeşitli bahaneler koyarız. Eğer bu bahaneleri sıralamazsak kendimizi işe yaramaz, değersiz ve önemsiz hissederiz. Bu bahanelerin varlığı bizi rahatlatır. Bu sebeplere sığınırız , o kadar çok bahane sıralarız ki bunu çocukluktan itibaren sürekli yaptığımız için çok ustalaşmışızdır. Bahanelerimiz ne kadar ustaca , mantıklı ve  zekice olursa bizi o kadar çok rahatlatır.

 

 

 

İyi mazeretler bulmak için çaba harcayan insanlar, bir şeyleri başarmak için çok gayret göstermek zorunda kalmazlar. Başaramasalar da önemli değil; çünkü başaramamayla ilgili mazeretlerini daha işe başlamadan sıralarlar. Adeta başarının değil de nasıl başarılamayacağının planını yaparlar. Başarısız olmanın ne kadar yolu varsa hepsini bilirler. Başarmak için nelerin yapılması gerektiğini bulmak yerine, niçin başarısız olacağının sebeplerini araştırmaktadırlar. Bu tip insanlar niçin başarısız olacağına dair sebepleri bulmak gayreti içerisindedirler. Eğer harcadıkları bu zamanı, nasıl başarılı olabileceklerine ayırsalar daha da başarılı olurlar. İşte o zaman en doğru işi yapmış olacaklardır.

Her şeye rağmen bir şeyler yapmak için çaba harcamak; cesur olmayı gerektirir, kararlı olmayı gerektirir ve en önemlisi de yapacaklarımızın sorumluluğunu üstlenmemizi gerektirir.

Cesaret, düşünmeden sonucunu hiç hesap etmeden adım atmak değildir. Cesaret attığımız adımlarda ne güçlüklerle karşılaşabileceğimizi bilerek, bunlarla mücadele etmeyi göze almak demektir. Cesaret, ulaşacağımız sonuç için güçlüklerle baş etmek için bizi harekete geçirir ve karşılaşacağımız sorunlarla mücadele için bize güç verir.

Her şeye rağmen çaba harcamak kararlı olmayı gerektirir. Mermeri delen damlayan suyun gücü değil sürekliliğidir. Kararlı olmak hedefe ulaşıncaya kadar hiçbir mazerete pirim vermeden, gerektiğinde farklı yollar deneyerek sonuca ulaşıncaya kadar devam etmektir.

Dyson süpürgelerinin mucidi John Dyson, icat ettiği yeni süpürgeye 1978 yılından 1991 yılına kadar seri üretime geçebilmek için yıllarca para aradı. Yüzüne kapatılan kapıların sayısını hatırlamıyordu bile. Ama sonunda bir yatırımcı buldu. Şimdi Dyson süpürgeleri dünyanın en büyük süpürge üreticilerinden biridir.

Engeller karşısında harekete geçemiyorsak, bunun bir nedeni de yapacaklarımızla ulaşacağımız sonuçların sorumluluğunu almak istemeyişimizdir. Yaptıklarımdan ben sorumluyum, bu konuda almış olduğum kararlar doğrultusunda ne gerekiyorsa yapacağım. Bunun sonucunda da sorumluluğu ve sebepleri dışarıda aramayacağım. Sonuç iyi de olsa ben yaptım, kötü de olsa ben yaptım diyebilecek kadar sorumluluğu üstlenmemiz gerekecektir. Güzel bir sonuca ulaştıysam ben yaptım diyeceğiz ama istemediğimiz bir sonuca ulaşınca da bundan da ben sorumluyum demiyoruz? Şunu da unutmamak gerekir ki iyi sonuçların da kötü sonuçların da sebebi ve sorumlusu biziz.

Sınavlarda iyi bir not aldıysak,”ben aldım” derken, düşük bir not alınca da “öğretmen verdi” deriz ya da başka nedenler üretiriz, sorumluluğu üzerimize almayız.

Sorumluluk alamadığımız için harekete de geçemiyoruz, cesur davranışlar da sergileyemiyoruz. Sorumluluk almaktan kaçındığımız ve korktuğumuz için yeni bir şeyler denemeye kalkışamıyoruz; çünkü ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğunu üstlenemiyoruz.

Bazı öğrenciler çok ders çalıştıkları halde başarısız olma ihtimalinin sorumluluğunu almaktan çekindikleri için ders çalışmalarını gizleme eğilimindedirler. Ben çalıştım ama başarılı olamadım dememek için çalıştıklarını gizlemektedirler.

Mazeretler üretmek, “başaracaktım ama…” ile başlayan cümleler kurmak yerine, her şeye rağmen yapacaklarımızın, hayatımızın sorumluluğunu üstlenerek, kararlı ve cesur bir irade ortaya koymak zorundayız. Bu iradeyi ortaya koyamazsak amaçlarımıza ulaşamadığımız gibi, bunu hiç deneyememiş birisi olarak köşemize çekileceğiz. “Aslında ben…”,”yapabilirdim ama…”,”istesem yapardım…”,”ben daha iyisini yardım ama…” ile başlayan hikaye ve kendimizi avutmalarla ömrümüzü tamamlarız.

Günlerden bir gün, köylerden birisinde, adamın birinin eşeği, bir kuyuya düşmüş. Hayvancağız saatlerce acı içinde kıvranmış, bağırmış kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırmış yani. Sesini duyan sahibi gelip bakmış ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde mahzun mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durum karşısında kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırmış. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kalmış.

Sonunda karar verilmiş kurtarmak için çalışmaya değmez. Yapacak bir şey yok, tek çare kuyuyu toprakla örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atmışlar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe dökmüş. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselmiş ve sonunda yukarıya kadar çıkmış. Köylüler ağzı açık bakakalmış.

Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. Hayatta bir şeyleri başarma konusunda bizlerin de önüne bir çok engel çıkabilmektedir. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile…

Evet bizim de üzerimizdeki mazeret toprağından kurtulma zamanımız gelmedi mi?